Dünyanın Ucundaki Ada, 17 Ocak 2011

Güneş batarken Estados Adası’na 12 mil mesafedeydik. Güneyin bu yüksek enlemlerinde güneş 22:00 sularında batıyor. Alacakaranlık güneş battıktan sonra uzun süre, iki saat kadar, devam ediyor. Sabah üç sularında ise etraf tekrar aydınlanmaya başlıyor. Yani gece topu, topu üç saat kadar sürüyor.

Yıllardır gelmeyi düşlediğim Estados Adası, Jules Verne’nin “Dünyanın Ucundaki Ada”sı, birkaç mil ötemizde. Sivri uçlu dağlar kartal pençesi gibi gökyüzüne uzanıyor. Adaya bir mil kala yoğun bir sis bastırıyor. Hava iyice karardığından hiç bir şey gözükmüyor. Radar yardımıyla yavaş yavaş karaya yaklaşıyoruz. Hoppner koyunun girişinde küçük bir adacık bulunuyor. Bunu iskelede bırakarak içeri gireceğiz.

Girişe bir kaç yüz metre kala dönmeye, geceyi dışarıda geçirmeye karar veriyoruz. Artık radar ekranında da anlamlı bir görüntü kalmadı. Önümüz yekpare kara parçasıymış gibi gözüküyor. Adanın kokusunu alıyorum, ama bir şey görünmüyor. Kulağımıza kırılan dalgaların sesi geliyor. Geri dönmeye hazırlanırken sis dağılmaya başlıyor. Başa gidip projektörle etrafı tarıyorum. Deniz kuşlarının beyaza boyadığı ada projektörün ışığına takılıyor. Dümendeki Sibel’e sesleniyorum: “On derece sancağa doğru, ilerle…”

Ağır yolla kanaldan geçiyoruz. İçeri girince ne tarafa döneceğimizi kestiremiyoruz. Etrafımızda tabaka halinde kelp yosunları yüzüyor. Doğuya doğru büyük bir kayanın üzerinde dalgalar kırılıyor. Her yer karanlık. Altımızda 20 metre su… Funda demir! Saat 24:00.

Ertesi sabah büyük koyun güneyindeki daha güvenli demir yerine geçmek üzere hareket ediyoruz. 7-8 metre genişliğinde, kapıyı andıran bir aralıktan nefeslerimizi tutuyoruz. İki yanımız kayalık. Kılavuz kitap buradan geçildiğini yazmasaydı, mümkün yok böyle bir şeyi denemezdim.

Küçük bir adanın altına demirliyoruz. Burası bir havuzu andırıyor. Üç yanımızdaki kayalık dağlar hemen deniz kenarından duvar gibi, 500-600 metre birden yükseliyorlar. Tepelerinde hâlâ kar var. İlerde bir çağlayan dökülüyor. Etrafın çok, ama çok vahşi bir görüntüsü var. Beklediğimden de ürkütücü…

Son günlerde çok yorulduk, hem kendimizi, hem tekneyi çok zorladık. Başımıza bir sürü aksilik geldi. Ama şimdi mutluyum. İşte, bir hayal daha gerçek oldu. Sibel de bana katılıyor. Dönüp tek gözüyle gülümsüyor.

Scroll to Top