Uzaklar Gezici Vinçte

Bir Sürü Aksilik, 6 Ekim 2010

Bir hafta diye çıktığımız karada üç haftayı doldurduk. Bu arada başımıza türlü aksilikler geldi.

Uzaklar II’yi karaya çekmekteki asıl amacımız zehirli boyasını yenilemek ve tutyalarını değiştirmekti. Son karaya çıkışımızdan bu yana tam üç yıl geçmiş. Karaya çıkarken işleri bir haftada tamamlar, denize ineriz, diye düşünüyorduk.

Uzaklar Gezici Vinçte

Ancak denizdeki hesap karadakini tutmadı. Tekneyi karaya çeken gezici vincin kayışları Uzaklar II’yi denizden bir metre kaldırmıştı ki, bir anda neye uğradığımızı şaşırdık. Tekne aniden denize düştü. O an aklıma Teoman Arsay ağabeyimizin birkaç yıl önce Ataköy Marina’da başına gelenler geldi. Mat yelkenlisi karaya çekilirken denize düşünce iki direği birden kırılmıştı. Mat’ın başına gelenleri öğrenince içim cız etmişti. Neyse ki taş gibi bir tekne olan Mat’ın tek bir kaplaması bile bu olayda bir hasar görmemişti. Ancak nedense bu olay hafızama kazınmış.

Uzaklar II suya düşerken güvertedeydik. 20 tonluk tekne suya çarpınca sıtmaya tutulmuş hasta gibi titredi. O an gözlerim gayri ihtiyarı direğe çevrildi. 17 metre uzunluğundaki ana direğin öne arkaya şiddetle sarsıldığını görünce yüreğim ağzıma geldi. Direğin en kuvvetli havalarda bile bu kadar esnediğini görmemiştim. Çok şükür daha kötüsü olmadı. Direk rezonansa girmiş bir halde sallanmaya bir süre devam etti ve durdu.

Eğilen Şaft

Olayın nedeni gezici vincin tekneyi kaldıran kayışlarından arkadakinin yanlış yere vurulmuş olmasıydı. Kayış pervaneye denk gelmişti. Karaya çıkınca şaftın ve pervanenin eğilmiş olduğunu gördük. Teknenin altına bakınca önümüzde zorlu ve masraflı bir süreç uzandığını anladık. Direğin sağlam kalmasına ve daha kötü bir şeyin başımıza gelmemiş olmasına rağmen tüm neşemiz kaçtı.

Karinanın kazınıp boyaya hazırlanması bir hafta sürdü. Hasarın giderilmesi ise daha meşakkatli bir çalışmayı gerektirdi. Şaftın çıkarılması için dümenin sökülmesi gerekiyordu. Bunun içinse teknenin yeniden kaldırılması… Tüm bu işler için teknenin içinde ve altında günlerce çalışmamız gerekti.

Bu süre içinde en çok yerine kaynayıp açılmayan cıvatalarla uğraştık. Bir tek set uskuru sökmek bir günümüzü aldı. Sonunda o cıvatayı matkapla yemek zorunda kaldık. Matkap ucu içerde kırılınca, kırılan ucu çıkarmak da bir günümüzü aldı. Daracık makine dairesinin el girmeyen köşelerine ulaşmaya çabalarken çok küfür ettik. Rahatlamak için tek yol bu görünüyordu. Neyse ki etrafımızda bizden başka dilimizi anlayan yoktu!

Krom Pervane

Sonunda şaft sökülüp tornaya yollandı. Pervane de düzeltilmek üzere aynı yere gitti. İstanbul’daki Boyut Makine’nin yaptığı krom pervaneye bu güne kadar gözümüz gibi bakmıştık. Onları beklerken karinaya üç kat zehirli boya sürdük. Daha öne Jotun’un Sea Qantum adlı zehirlisini kullanmıştık. Bu boya ile tam üç yıl idare etmiştik. Bu kez Jotun’un Sea Force 60 marka zehirlisinden sürdük. Temennimiz bunun da bizi bir üç yıl daha idare etmesi.

Zehirli Boya Sürülüyor

Çekek yerinde ilk on gün sadece Sibel’le ikimiz çalıştık. Daha sonra bu iki kişilik ekibimize bir kişi daha eklendi; Kubilay Masal. İstanbullu denizci Kubilay’ı mail adresime yolladığı bir posta vasıtasıyla tanımıştım. Bir yıldır Buenos Aires’te yaşıyormuş. Seyahatimizi yakından takip ediyormuş. Mektubunda tekneyi karaya çektiğimizde bize yardım etmek istediğini yazıyordu.

Kubilay Masal

Kubilay çekek yerine geldiği gün eline zımparaları, fırçaları, takım anahtarlarını aldı ve on gün boyunca da bırakmadı. Elinden, lafın gelişi değil, gerçekten her iş geliyordu. Benim spiralle temizlemeyi planladığım dümen yatağını göz açıp kapayıncaya kadar elle zımparaladığını görünce hayret ettim. Ben düşünene kadar, o işi bitirmişti bile! Kubilay yıllarca teknelerde çalışmış. Akdeniz’den Amerika’ya kadar gitmediği yer kalmamış. Birkaç kere Atlantik’i geçmiş. En büyük hayali ise Horn Burnu’na gitmekmiş.

Şu Horn ne büyülü bir yer. Hepimizi kendine çekiyor. 

Scroll to Top