I. Grande Adası’nda, 18 Ocak 2010

65 mil batıdaki Grande Adası’na giderken Uzaklar II’nin her zamankinden yavaş ilerliyor olması dikkatimizi çekti. Sabah şafakla yola çıkmıştık. Hiç rüzgâr yoktu. Motor 1100 devirde çalışıyordu. Bu devirde her zaman 5.5 knot yapıyor olmamıza rağmen, ancak 4 knot’la ilerleyebiliyorduk. Üstelik harita ve kılavuz kitaplara göre akıntının da bizimle olması gerekiyordu. Öğle üzeri başlayan dört kuvvetindeki tatlı bir doğu rüzgârında bile hızımız 5.5 mili geçmedi. Teknenin altı kirlenmiş olmalı. Hâlbuki daha birkaç hafta önce temizlemiştik.

Akşam güneş batarken Grande Adası’nın güneydoğusundaki Palmas koyuna girdik. Hilal biçimindeki koyun dibinde sarı kumlu bir sahil şeridi uzanıyordu. Sahilin arkasındaki yamaçlar sık ağaçlardan oluşan kesif bir ormanla kaplıydı. Tek bir boş alan, toprak parçası dahi görünmüyordu. Hindistan cevizi palmiyeleri, üzerinden sarmaşıklar sarkan geniş yapraklı ağaçlar her yeri göz alabildiğine sarmıştı. Sahilde ağaçların arasından kiremit çatılı, kulübemsi birkaç ev göze çarpıyordu.

Odun ateşinden çıkma bir duman kokusu burnumuza belli belirsiz geldi. Demek ki evlerden birinde akşam yemeği için ateş yakıyorlardı. Motorla sahile doğru yaklaşırken ıslığa benzer bir ses duyduk. İkimiz de sesin motordan geldiğini düşünerek kulak kabarttık. Tam bu kadar güzel bir yere girmişken tatsız bir tamirat işine girişeceğimi düşünerek canım sıkıldı. Demirledikten sonra motoru stop ettiğimde ise rahatladım. Koyun içi ağustos böceklerinin ve adını bilmediğimiz kuşların sesleri, ötüşleriyle çınlıyordu. Ürpererek dinlemeye başladık. Her şey çok birbiriyle çok uyumlu görünüyordu. Belki de Ege’den beri ilk defa bu kadar güzel bir yere demirliyorduk.

Bu sabah ilk işimiz dalıp teknenin altını kontrol etmek oldu. Suya dalınca gözlerime inanamadım. Karina tanınacak gibi değildi. Minik kekamozlar teknenin altını silme kaplamışlardı. Bunların hepsi Rio’nun çamurlu sularında geçirdiğimiz bir hafta içinde olmuştu. Bu canlıların bu kadar çabuk üreyeceklerini mümkünü yok tahmin edemezdim. Ama olmuştu işte. Eldivenleri giyip işe koyulduk.

Teknenin altını temizledikten sonra motorun yağını ve filtrelerini değiştireceğiz. Aradığımız mazot filtrelerini Rio’daki son günümüzde, hiç ummadığımız bir yerde bulmuştuk. Şanjmanın yağını değiştirmek konusunda ise kararsızım. Kullanma kılavuzunda aksi yazsa da, çoğu tekne sahibinin Atf yağını çok uzun süre kullandığını biliyorum. Şanjmanlar konusunda uzman arkadaşım Murat Tunca’ya yazarak danıştım. Ondan gelecek cevaba göre hareket edeceğim. Bütün bu işler herhalde birkaç günümüzü alacak.

Scroll to Top