Her Şey Yolunda, 30 Temmuz 2011

Kara, tipiye, buza, soğuğa alıştık artık. Ellerimiz eskisi kadar acımıyor. Ayaklarımızı hissetmediğimiz günler geride kaldı. Dünyanın en güneyinde, her yere uzak bu şehirde, kışı yaşamaya devam ediyoruz. Günler çok kısa, gecelerse çok uzun, bitmek bilmiyor…

Sokakta karşılaştığımız Ushuaia’lılar bu sene kışın pek hafif geçtiğinden dem vuruyorlar. Eskisi gibi kar yağmıyormuş, havalar o kadar da soğuk değilmiş. Ağzımızdan, burnumuzdan buharlar çıkarak anlatılanları dinliyoruz. Dinledikçe de birbirimize bakıp, “iyi ki geçen kış burada değilmişiz,” diye baş sallıyoruz.

Sabahları yataktan çıkmak hâlâ çok zor… Yorganı kaldırmadan önce kendime moral vermem gerekiyor: “Bu yıl havalar çok iyi gidiyormuş. Zaten bugün de hava çok güzel… Limonata gibi, canım…” Başucundaki lombozdan bakan gözlerim, yorganın dışındaki burnum beynime başka türlü sinyaller yollasa da motivasyona devam etmeliyim: “Hadi kalk artık. Tembellik yapma. Çık şu yorganların, battaniyelerin altından.”

Sıcacık yataktan çıkmak ne kadar da zor… Fakat mecburum, neredeyse on iki saat oldu, yatağın içinde yaşamaya daha fazla devam edemem! Allahtan üstümü değiştirmem gerekmiyor. Bu enlemlerde kışlayan teknelerde pijama kullanma mecburiyeti yok. Sabah olunca, akşam yattığın gibi kalkıp güne başlayabiliyorsun!

İyi kötü sonunda yataktan çıkmayı başarıyorum. Bir de şu su alma işi olmasa. Bu işle burada tanıştık. Önceden bilmezdim böyle bir acayip iş olduğunu. Benim bildiğim tekneler alttan su yaparlar. Fakat bizim tekne üstten su yapıyor. 60 derece güney enlemine yaklaştığımızdan beri, her sabah tavandan damlayan sularla mücadele etmemiz gerekiyor.

Neyse ki Sibel bu mücadeleye tek başına talip oldu. Bense şimdilik onu uzaktan izlemekle yetiniyorum. Her sabah elindeki bezle camlara hamle ettiğini görüyorum. Bütün gece ağzımızdan, burnumuzdan yükselerek tavanlara, camlara çarpıp önce suya, sonra da buza dönüşen sarkıtlara doğru uzanıyor. Kaporta kapaklarından kamaranın içine doğru sarkan bu buz sarkıtları biraz geç kalınırsa, içerdeki sıcaklığın yükselmesiyle birlikte tekrar suya dönüşüyor. Onun için elini çabuk tutması gerekiyor.

Sibel suların çokça damladığı yerlerin hemen altına ortadan kesilmiş pet şişeler bağlamış. Geçen gün saydım. Baş altında, salonda ve kıçta sekiz tane böyle su toplama kabı bulunuyor. Bunlar tavandan sarkanlar. Tavandakilerden başka birkaç tane de yerde var. Bazen yanlışlıkla üzerlerine basıp deviriyorum. Kimi zaman da tavandakilere başım çarpıyor, içindeki buz gibi su ensemden içeri giriyor. Bu çok kötü bir duygu. Sırtıma değen su derimin içine işlemiş gibi oluyor.

Tierra del Fuega’daki hayat Türkiye’de alışık olduğumuzdan epey farklı. Elden geldiğince ayak uydurmaya çalışıyoruz. 
    

Scroll to Top