Uzaklar II güneye doğru inmeye devam ediyor. 64 derece güney paralelini geçtik bile. Arkamızda bıraktığımız her mille hava soğuyor. Rüzgâr her zamankinden daha soğuk esiyor. Ushuaia’dayken Antarktika’da son elli yılın en soğuk mevsiminin yaşandığını söylemişlerdi. Doğruymuş…
Adaların, boğazların arasından geçiyoruz. Etrafımız beyaz dağlarla çevrili. Üzerleri kar ve buzullarla kaplı. Sadece kara değil, deniz de beyaz. Dağlardan kopmuş buz parçaları çevremizde yüzüyor. Kimisi ev büyüklüğünde, uzaktan bakınca küçük bir adacığı andırıyor.
Burası beyaz bir dünya. Adeta dev bir süt güğümünün içinde gibiyiz. Her yönden yansıyan keskin ışık gözlerimizi kamaştırıyor. İlerlemeye devam ettikçe suda yüzen buzlar çoğalıyor. Dürbünle ufku tarayan Sibel endişeli bir sesle konuşuyor: “Önümüz kapalı gibi görünüyor…” Dürbünü alıp bakıyorum. Evet, orada, rotamızın üzerinde beyaz bir duvar var.
Ağır yolla ilerlemeye devam ediyoruz. Her zamankinden çok farklı bir seyir bu. Adeta buzların arasında slalom yapıyoruz. Büyük buzlardan kaçmayı başarıyoruz, ama küçük olanlardan kurtulmak kolay olmuyor. Uzaklar II zaman zaman buz parçalarına tosluyor. Küçücük gördüğümüz buz parçaları tekneyi tahmin ettiğimizden daha fazla sarsıyor. Sarsıntılar Sibel’e coğrafya bilgilerini hatırlatıyor: “Ufak diye küçümsemeyeceksin, buz dağlarının yüzde yetmiş beşi suyun altındadır…”
Önümüzdeki beyaz duvara yaklaşıyoruz. Yaklaştıkça, geçilmez gibi görünen duvarın arasında aralıklar olduğunu fark ediyoruz. Buradaki buzlar daha büyük. Kiminin üzeri düz, kimi tuhaf şekillere bürünmüş. Hayal gücümüz gördüklerimize garip anlamlar yüklüyor. Sibel yanından geçtiğimiz buz dağının üzerinde yavrularıyla oturmuş bir kutup ayısı görüyor. Az ilerdeki sivri buz kütlesi bana sisler arasında giden bir eski zaman yelkenlisini anımsatıyor.
Enterprise adlı koya giriyoruz. Buzla kaplı sarp yamaçların çevrelediği girintide yarıya kadar sulara gömülü bir gemi enkazı yatıyor. Balina avcılarının gemisi Enterprise… Yan yatmış paslı gövdeye aborda oluyoruz. Geminin yamrı yumru güvertesi deniz kuşlarına barınak olmuş. Uzaklar’ın sesinden ürken onlarcası çığlıklar atarak yuvalarından dışarı uğruyor.
Birkaç gün buradayız. Karaya çıkıp etrafı keşfedeceğiz. Ama önce ısınmamız gerekiyor. Ocakta fokurduyan çaydanlığın sesi ikimizi de kamaraya çekiyor. Sıcak çay bardakları yarı donmuş ellerimize can veriyor.